Kayzer.Net

Monday, February 28, 2005

“Kal” deseydin, kalırdım.

“Kal” deseydin, kalırdım. Demedin oysa… Kuru bir “bitmesin” den başka hiçbir şey demedin. Öyle kuru, öyle soğuk, öyle uzaktı ki ondaki anlam! Bu kadar kolay mıydı her şey, bu kadar yakın mıydık uçuruma? Savunmayacak mıydın sevgimizi? “Kal” diye haykırmayacak mıydın arkamdan? Düşündüğüm bu değildi… Hayal ettiklerim, beklediklerim başkaydı senden. Mücadele beklemiştim oysa, yelkensiz olan gemimizi kıyıya ulaştırırız sanmıştım, kıyıya ulaştırırsın sanmıştım… Oysa O’nu denizin ortasında savunmasız bırakmama göz yumdun… Bu kadar yıpratıcı olamazsın… Oysa bir anlam olmalıydı yaşadıklarımızda! Paylaşılan duyguların bir anlamı olmalıydı. Yüreğimdeki martıların bir anlamı olmalıydı. Beynimizdeki melodilerin, aramızdaki çekimin, geçen akşamki sohbetin bir anlamı olmalıydı. Duygularımızın bir anlamı olmalıydı. Yüreğimdeki tüm MARTILARI uçurdun şimdi… hangi yöne gittiler bilmiyorum, geri dönerler mi bilmiyorum. Dünya boşaldı mı ne! Neden bu kadar sessizleşti birden yaşam, neden artık parlamıyor yakamozlar gözlerimde, neden artık rüzgar esmiyor… her şey seninle mi kaldı yoksa… Mantığım, mantığımı bana bırak lütfen, ona ihtiyacım var. Bazı şeyleri anlamak için ona ihtiyacım var. Evet! Ben istedim ayrılığı, Çıkmaz yollara yönelen bendim, Kucağında bir yığın noktayla karşına çıkan bendim… Kahretsin! Bunu neden yaptığımı bilmiyorum Ve Senin buna nasıl göz yumduğunu… Tıpkı Balkondaki akasyaları sularken, fazla sudan dolayı sararacaklarını bilmediğim gibi… su onun için hayat olmalıydı oysa ve sende benim tutunacak dalım! Bazı şeyler vardı aramızda biliyorsun, olmaması gereken ama daima varolan. Farklı uçlardaydık seninle, farklı mevsimleri seviyorduk farklı zamanlarda… sen büyük fırtınalara vardın, bense lodostan bile ürküyordum. Oysa başardığımız şeyler vardı her şeye rağmen, daha doğrusu öyle sanıyordum… Binlerce yıldız arasında, ayın güzelliğini gösterebilmekti tek amacım… yıldızları söndürmekti. . . sorunları yok etmekti. . . “bitti” deyişim “hayır” demeliydin! Hatta kıyametler koparmalıydın yüreğimde, Hendekler açmalıydın yoluma gidemeyeyim diye. Sahip çıkmalıydın gözlerimdeki ay’a sevgimiz diye… Beni yolumdan alıkoymalıydın… “kal” demeliydin… defalarca “kal” demeliydin… oysa demedin… Belki de senin çiçeklerin çoktan solmuştu ve ben akasyaları kışın yaşatmaya çalışmakla hata etmiştim… belki böylesi daha iyi oldu . . . “kal” deseydin kalırdım… hem de seve seve kalırdım Martılarla kalırdım Yakamozlarla kalırdım Demedin Bilir misin Kaç çığlık olup yıkıldı yüreğim giderken… Bilir misin Nasıl bir cana hasretti yüreğim, yolumdan döndürecek… Bilir misin Nasıl zor oldu ardıma bakmadan çekip gitmek… “KAL” desen kalacaktım… DEMEDİN OYSA! Hıncal ULUÇ

EĞER

EĞER O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler, arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer. Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer. Utanılacak bir şey değildir ağlamak, yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer. Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık, çalınan birinin kalbiyse eğer. Korkulacak bir yanı yoktur aşkların, insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer. O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses, hiç bir zaman duyulmasaydı eğer. Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar, kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer. Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla, öylesine delice bakmasalardı eğer. Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer. Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin, son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer. Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman, meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer. Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman, beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer. Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla, tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer. O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi, yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer. O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar, son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer. Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri, her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer. Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de, dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer. Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel, namuzsuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer. Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından, dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer. Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de, sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer. Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine, kulağına okunacak biri olsaydı eğer. İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de, kartvizitinde "Onca ayrılığın birinci dereceden failidir." denmeseydi eğer. Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar, ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer. Issızlığa teslim olmazdı sahiller, kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer. Sen gittikten sonra yalnız kalacağım. Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya, canım ellerini tutmak isterse... Evet sevgili, Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, Kim uzanmak isterdi ince parmaklarına, Mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!! Can Yücel.

Seni Yüreğimde Taşıyorum

Seni Yüreğimde Taşıyorum Seni düşündüm dün gece yarısı. Gidişini, ayrılıklarımızı ve birlikte olduğumuz günleri... Şimdi sen uzaklardasın belki ama ben hala ayrılık anındayım. Radyoda sevdiğimim türkü yüreğimi kanatıyor. Seninle birlikte bütün güzellikler yolcu olmuş. Bir tek ben bırakıp gidemiyorum anıları. Bir tek ben yapayalnız kalmışım. Bir tek ben kaçırmışım otobüsleri. Kent boşalmış gibi sokaklar bomboş... Sevgiler hep yürekte taşınır ve hiç ağır gelmez. Ağır gelen, ayrılıkların verdiği acıdır. Ağır gelen ikiyüzlülüktür. Ağır gelen kötülerin iç dünyasıdır. Ağır gelen yalnızlıktır. Ağır gelen söyleyecek çok şeyi olup da konuşamamaktır. Ağır gelen, sözcüklerin boğazında düğümlenmesidir. Sessiz çığlıktır insanın içinde ki ağır gelen... Balkondayım, biraz yorgun, biraz da durgun. Acı bir yalnızlık içimi kemiriyor ve hiçbir şey dört duvarın verdiği yükü hafifletemiyor. Çünkü sen uzaklardasın. Yokluğun bir yıldız kadar uzak, bir dokunuş kadar yakın. “Hiçbir şey istediğimiz gibi tam olmuyor”, demiştin bir gece. “Her şeyin bir sonu var. Uzak ya da yakın.” Doğruydu. Her şeyin bir sonu vardı. Kimbilir belki de Eylül gecelerinin o ılık rüzgarlarında bir daha birlikte olamayacağız. Ben, hep seninle birlikte bir yaşamı dilerdim gökteki yıldızlardan. Sense uzaklara bakardın. Kısa bir sessizlik olurdu aramızda öylesi anlarda. Tebessüm dolu yüzüne sanki bütün yıldızlar gülümserdi. Ve sen sevgili, gülümsediğinde çok daha tatlı olurdun. Gülümseyişinde yüreğim çiçek tarlasına dönüşür, gözlerim bahar şölenlerine tutulurdu sevinçten. Şimdi ellerinin sıcaklığını özledim. Şimdi sen de özlüyor musun geçmiş günlerini? Unutmak kolay değil bilirsin. Ayrılıklarda hep kavuşmanın umudu vardır şimdi seni beklediğim gibi. Kavuşma umudu olmayan ayrılıklar yok oluşu anımsatıyor. Ne kadar yoğun başlarsa başlaşın aşk, sevgi büyüsü bitti mi bitiyordu her şey. Her ayrılık, içinde onarılması mümkün olmayan yaralar açıyor insanın. Hiçbirimiz masum değildik. Ve bir çoğumuz da olması gereken yerde değildi. Senin yanında olamadım. Oysa sen gökteki yıldızlardaki hayalimdin. Bulutlara tutunup günün güneşini göremedik birlikte. Sonsuzlukta sessizce kayıp gittin gecenin içine doğru. Bütün dileklerim silindi, kabul olmadı. Bu koca kentte, insan selinin içinde kimi zaman yalnız hissedersin kendini. En çok mezarlıklardan dönüşte akıllara düşer bir gün sonun geleceği. Uzun ağaçların rüzgar esintileri uzak diyarlara götürür insanı. Hoş, kendine özgü bir esintisi vardır mezarlık ağaçlarının. O mezarlıkların, o kalabalığın içinde, kimbilir ne kadar çok insan vardı birbirini seven, ne çok sevgililer vardı. Sevenlerin yanında birbirini istemeyen, hep kin güden akrabalar da vardı. Ama oralarda, o mezarlıklarda, o sessiz yolculukta her şeyden uzak bir sessizlik var, değil mi? Birbirini tanımayan, aynı kentten olmayan insanlar kardeşcesine aynı kaderi nasıl da paylaşıyorlar? Sevememek mutsuzluğa giden bir yolda ilk adımdı. Kötü sözlerin izleri yıllarca devam ediyordu kapanmayan bir yara misali. Ailemden öğrenmiştim insanın tutamayaçağı sözleri vermemesi gerektiğini , “İnsan tutamayacağı sözleri vermemeli” Oysa söz verip de tutmadığımız o kadar çok şeyimiz var ki. Sen de uzaklara gitmeyeceğine, hep dost kalacağına, sevginin hep benimle olacağına söz vermiştin. Sen de sözünü tutmadın, bak yanımda yoksun. Canım sıkıldığında, odalara sığamaz olduğumda sığınacak kimsem yok. Hüzünlerimi anlatabilecek, sarılıp ağlayabilecek, bütün sırlarımı paylaşabilecek, her şeyiyle güvenebileceğim hiç kimsem yok. İyi günlerde dost olan, kötü günde arayıp sormayan, dargınlığında bütün bildiklerini başkalarına anlatan, özel sırlarımı bir koz olarak kullanmak isteyen kötü insanlarla dolu dışarısı. Kendine güven duyan, kendisine saygısı olan, iyi günde de, kötü günde de o güne kadar bildiklerini anlatmayacak, gözümde küçülmeyecek kaç insan var ki tanıdığım? Belki de hiç kimse yok. Olsa da çok az. Belki de hiç kimse sandığımız kadar büyük değil. Değer verdiklerimiz o kadar da değerli değil. Bu ilk değildi böyle aldanışım. Bu ilk değildi ağlatışın. Balkondayım. Vakit akşam. Biraz yorgun, birazda durgunum. Yüzündeki o tatlı gülümseyişini anımsıyorum. dudaklarını, öpüştüğümüzü. Kanım hızlanıyor. O dudaklarınla başkasını öptün mü bilemiyorum? Bunu düşünmek bile istemiyorum. Bir çok şeyi erteledik yaşamımızda. Bir yanımız ertelenmiş düşlerin toplamı. Bilemedik ertelemeyi bırakmayı. Geçmişi unutup yeniden başlamayı ögrenemedik. Sıyrılamadık geçmişin izlerinden. Hatalarımızla, gururumuzla yeni yaşamlar kuramadık. Başaramadık çünkü geleceğin bilinmeziyle değil, geçmişimizle var olduk. Şimdi anımsamak da güzeldi. Anımsamak ve birbirimizi aramamız az şey değildi en dar vakitlerimizde. Telefon tellerinden sesini duymak bile çok güzeldi. Mutluydum. Mutluluk, yıldızların parlamasıydı her gece. Yalnız tek başına olunca mutlu olamıyor insan. Çünkü mutlulukta bütün boşluklar doluyordu ama tek başına her şey anlamsızlaşıyordu. Gözlerinin içinde binlerce yıldız vardı o Eylül gecelerinde. Bütün günlerin gecelerinde yıldız var sanırdım gökyüzünde, yokmuş. Yanılmışım ben. Yanılmışım sen de yaşıyorsun bu dünyada. Hemde o yüreğinle. Seni düşününce gece gözlerim yaşardı ve ben ağladım sevgili. Sevgiler yürekte taşınır ve hiç ağır gelmez. Ben seni yüreğimde taşıyorum. Ve sonsuz bir acının esiriyle. Tatlı rüyaları, iyi geceler dilekleri çalınmış geceler benim artık. Oysa ne çok isterdim, bir bebeğin ağlayan sesinde gece yarılarında seninle birlikte uyanmayı... İnsan tek başına kök salamıyor bu dünyada. Tek başına hayat paylaşılamıyor...

Sevdimmi Böyle Sevmelisin...

Acıları kurutmalısın,yüreğindeki sayfalarda. Umut olmalı,heyecan olmalı kahverengi gözlerinde Hüzünlerden kederlerden uzak olmalısın Hayat bulmalısın ,huzur dolmalısın İşte yaşamak bu,nefes almak bu demelisin Gözlerimi düşündükçe daha fazla sevmelisin Bende seni senin gibi öyle sevmeliyim. Korktuğumda sıkıca sarılabilmeliyim sana, Üşüdüğümde soğuktan titrediğimde Sen ısıtmalısın beni yüreğinle Çocuklaşıp ağladığımda okşamalısın saçlarımı, Tesellim olmalısın tesellin olmalıyım. Yüreğinde merhamet düşüncelerinde vicdan olmalı, Bütün güzelliklere kalbinde yer açmalısın. Düşenlerin dostu,gülenlerin huzuru Ağlayan herkesin umudu olmalısın. Yağmurlar gibi yağmalısın,bir adım gelene, Şimşekler gibi çakmalısın,karanlıkta gezene Güneş gibi doğmalısın,garibanın gönlüne, Yıldırım gibi düşmelisin,zalimlerin üzerine Sen hep böyle olmalısın. Ben seni sevdiğimden gurur duymalıyım Acılara gülümseyebilmelisin Hayat denizinden attığın her oltaya Gülücükler takılmalı,umutlar yakalamalısın, Umutların bugün doğmuş bebek gibi olmalı Geçen her zaman büyütmeli onları Bazen küçük bir tebessümün yaşatmalı beni Bazen de koca bir yürekten akan sevgin. Sevdamız sınırsız ve ölümsüz olmalı Biz toprak olsak ta sevgimiz dillerde dolaşmalı. Ne varsa hayata dair paylaşmalısın benimle Acılarını,sevinçlerini ve de korkularını bilmeliyim. Gözyaşları mızı gizlemeden ağlayabilmeliyiz, Sevinçlerimizi paylaşıp gülebilmeliyiz, Korkularını anlatmalısın hiç çekinmeden Korktuğunda hiç kimselerin bilmediği sığınağın olmalıyım. Korkuları birlikte yenmeliyiz. Sevmediklerini söyleyebilmelisin bana, bende sana İçimde olmalısın yanımda yoksan bile Hissetmeliyim varlığını FİZAN da olsan yinede Tutkunsam,yanıksam sevdalıysam sana Bedeli ölüm olmamalı, yaşatmalı beni Senin vazgeçilmezin ben olmalıyım Sende benim vazgeçilmezim olmalısın Paylaşmak istemediğin tek varlık ben olmalıyım Sen paylaşılmazım olmalısın Beni her şeyim ile kabullenmelisin ben buyum,böyleyim diyebilmeliyim korkusuzca Hüzünlendiğimde huzur bulduğum kucak, Mutluluğumda sarıldığım beden olmalısın. Bütün şarkılarım sana hitap etmeli İç çekmelerimin nedeni Şiirlerimin ilhamı Bütün sohbetlerimin konusu sen olmalısın. Bir anda dört mevsimi yaşatmalısın bana. Sevginle kış ortasında baharı getirmelisin, Beni düşündüğünde güneş doğmalı şehre Bir daha asla batmamalı. Bedenimdeki bütün hücrelerimde sen olmalısın. Damarlarımda sen dolaşmalısın, Damarlarında dolaşmalıyım kan yerine Hücrelerinde hissetmelisin beni bende seni Canım olmalısın sen yaşatmalısın beni Canın olmalıyım ben yaşatmalıyım seni. sen ve ben olmamalı Türkçe'de ve diğer dillerde, Biz olmalıyız yalnızca biz Tek yürek, tek beden,Tek can olmalıyız. Ben beni, sende yaşamalıyım Sende seni,bende yaşamalısın. Masallar anlatmalısın aşka dair, Sevdalar işlemelisin yüreğinle yüreğime Ayrılık kelimesi geçmemeli sözlerinde Sen saçlarımı okşarken yanımdayken bile, Yüreğimdeki denizlerden,hasret şiirleri haykırmalıyım Bütün çılgın dalgalar,fısıldamalı kulağına Kahverengi gözlerin yaşamamın tek nedeni olmalı Saçların rüzgar olup gözyaşlarımı kurutmalı Uzaklarda da olsak düşünmemeliyiz mesafelerle ayları Zaman kavramı olmamalı içimizde Sevgimiz büyümeli sığmamalı yüreğimize Taşmalıyız ırmaklar gibi Coşmalıyız ilkbaharda dereler gibi Çöllerde Vaha olmalıyız Bozkırlar sevgimizle yeşile dönmeli Gözlerin karanlıkta ışığım olmalı Sözlerin bilinmezliklere uçurmalı Bulmacaların olmalıyım Beni sen çözmelisin İp uçların olmalıyım ki,rahatlayabilesin Benim olmalısın banimsin diyebilmeliyim. Senin olmalıyım,benimsin diyebilmelisin. Bütün duyguların bende yoğunlaşmalı Seviyorsan tek sevdiğin ben olmalıyım Kızabilmelisin bana bağırıp çağırabilmelisin Küsebilmelisin bana, ara sıra çekip gitmelisin. Geri bana gelebilmelisin Yenebilmelisin gururunu Sevdiğini defalarca söylemelisin Nefretini bütün açıklığıyla haykırmalısın Sitem etmelisin edebilmelisin bana Öfkeni yenebilmek için tokat bile atabilmelisin Seni her halinle sevebilmeliyim. Kölemdir diye tanıtsan da dostlarına Başım dik ve gururla evet kölenim diyebilmeliyim eziyet etsen de bana, ben seni sevdiğimi söyleyebilmeliyim. Bir damla suyu bir parça ekmeği Oturup katıksız yemeliyim senle Kimseler bilmemeli açlığımızı bile Sana ve bana ait ne varsa paylaşmalıyız senle verdiklerinle değil yalın halinle de Sevmeliyim hissetmeliyim seni.Düşüncelerinde yalnız ben olmalıyım Hayalimle yüreğini ben süslemeliyim. Gözlerindeki aşk kıvılcımıyla yalnız ben yanmalıyım. Ve de benim ateşimle sen yanmalısın Yüreğinle sarmalı,gözlerinle ısıtmalısın Tenime her dokunuşunda ben inlemeliyim Sen hiç tatmadığın kadar haz almalısın Ve hiç bir zaman doymamalısın bana bende sana doymamalıyım İhanetlerini aldatmalarını bilmeliyim Açıkça söylemelisin bana Bugün A şahsi ile seviştim diyebilmelisin Fakat o an hayalinde ben olmalıyım Öptüğün o tenin kokusunda hissetmelisin beni Bedenine sahip olmalı o her kimse yüreğin ve de aldığın haz bana ait olmalı Senleyken korkmamalıyım ölümden bile Senin gibi mert senin gibi erkek olmalıyım Yiğitliğin destanını öğretmelisin bana Sonra cahilliğimi yüzüme vurmamalısın Git dediğinde surat asmadan gitmeliyim Kal dediğinde ateşinle daha çok yanmalıyım. ALLAH tan sonra taptığım tek varlığım olmalısın Yüreğimden gelen sesle erkeğimsin diyebilmeliyim Böyle sevmelisin beni,bende seni Senin ruhun bende olmalı Benim ruhum sende sen öldüğünde bende yaşamamalıyım İşte bir tanem böyle sevmelisin beni bende seni Kabulümsün, Vazgeçilmezlerinle, Olmazsa olmazlarınla, bende senin kabulünsem, Hazırım... Hazırım senle tüm savaşlara....

AŞIK OLMAYA HAZIRMISINIZ?

Tam göğsünüzün ortasında bir yeriniz acıyacak... Evinizin sizi içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksiniz... Sokağa fırlayacaksınız... Sokaklar da dar gelecek... Tıpkı vücudunuzun yüreğinize dar geldiği gibi... Ne denizin mavisi açacak içinizi, ne pırıl pırıl gökyüzü... Kendinizi taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksiniz... Birileri size bir şeyler anlatacak durmadan... "Önemli olan sağlık." "Yaşamak güzel." "Boşver, her şey unutulur." Siz hiçbirini duymayacaksınız... Gözyaşlarınızdan etrafı göremez hale geleceksiniz. Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksiniz... Hep ondan bahsetmek isteyeceksiniz... "Ölüme çare bulundu" ya da "Yarın kıyamet kopacakmış" deseler başınızı kaldırıp "Ne dedin?" diye sormayacaksınız... Yalnız kalmak isteyeceksiniz... Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak... İkisi de yetmeyecek. Geçmişi düşüneceksiniz... Neredeyse dakika dakika... Ama kötüleri atlayarak... Onunla geçtiğiniz yerlerden geçmek isteyeceksiniz... Gittiğiniz yerlere gitmek... Bu size hiç iyi gelmeyecek... Ama bile bile yapacaksınız. Biri size içinizdeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksınız... Aslında kurtulmak istediğiniz halde, o acıyı yaşamak için direneceksiniz. Hayatınızın geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksiniz... Aksini iddia edenlerden nefret edeceksiniz... Herkesi ona benzetip... Kimseyi onun yerine koyamayacaksınız... Hiçbir şey oyalamayacak sizi... İlaçlara sığınacaksınız... Birkaç saat kafanızı bulandıran ama asla onu unutturmayan... Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren... Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek... Boğazınız düğümlenecek, dinleyemeyeceksiniz... Uyumak zor, uyanmak kolay olacak... Sabahı iple çekeceksiniz... Bazen de "Hiç güneş doğmasa" diyeceksiniz. Ne geceler rahatlatacak sizi ne gündüzler... Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksiniz... Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önünüze çıkana sarılmak isteyeceksiniz... Nafile... Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek... Rüyalar göreceksiniz, gerçek olmasını istediğiniz... Her sıçrayarak uyandığınızda onun adını söylediğinizi fark edeceksiniz... Telefonun çalmasını bekleyeceksiniz... Aramayacağını bile bile... Her çaldığında yüreğiniz ağzınıza gelecek... Ağlamaklı konuşacaksınız arayanlarla... Yüreğiniz burkulacak... Canınız yanacak... Bir daha sevmemeye yemin edeceksiniz. Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinizden... Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksınız... Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğiniz için kendinizden nefret edeceksiniz... Yaşadığınız şehri terk etmek isteyeceksiniz... Onunla hiçbir anınızın olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek... Ama bir umut... Onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu... Bu umut sizi gitmekten alıkoyacak... Gel gitler içinde yaşayacaksınız... Buna yaşamak denirse... Razı mısınız bütün bunlara? Hazır mısınız sonunda ölüp ölüp dirilmeye? O halde aşık olabilirsiniz...

HAZİN BİR VEDA

Saat hayli ilerlemişti. Bir çok evin ışıkları sönmüş, neredeyse bütün şehir uykuya dalmıştı. Ama her nedense, gecenin iyice koyulaştığı, yıldızların sessiz ve karanlık şehri kısmen de olsa aydınlattığı bir saatte, bir tek o evin ışıkları sönmek bilmiyordu. Öyle ki, vakit çok geç olmasına rağmen, bir de çocuk sesi geliyordu. Ço-cuk ağlamaklı bir sesle, belli belirsiz bir şeyler söylüyordu. Sokağın sessizliğini bozan, sadece çocuğun sesi değildi. Onun sesini bas-tıran çok daha huzursuz iki ses daha duyuluyordu ki, bunlardan biri çocuğun an-nesine, diğeri de babasına ait olmalıydı. Hasılı, yalnızca üç kişiden ibaret olan bu küçük aile, her nedense şiddetli bir tartışmanın içinde, o geç vakitte, ayaktaydı... Aynı evi paylaşan iki insanın, birbirine bu denli sert ve kırıcı konuşmasını anlamak zordu. Birkaç yıllık evliliklerinin en güzel meyvesi olan küçük yavru-cak da babasının ve annesinin bu halinden belli ki fazlaca etkilenmişti. Tartışma dinecek gibi görünmüyordu. Bir süre sonra, kadının ağlayan sesi duyuldu. Adam, sinirli bir tonda bağırıp, aynı sinirli halle eşini ve çocuğunu bı-rakıp, kapıyı çarparak çıktı evden. Merdivenleri de aynı sinirle iniyor, öfkeden her yanının titrediğini hissediyordu. Arabasına bindi ve titreyen ellerine güçlükle hakim olduktan sonra çalıştı-rabildiği arabasıyla, sessiz sokağa acı bir firen sesi yayarak, hızla uzaklaştı. Bir yandan rasgele bir yolda gidiyor, bir yandan da düşünüyordu: Ne güzeldi eski günler... Nasıl da sevmişlerdi birbirlerini. Sanki evlenme-lerine izin verilmese, kapkara sevda denizlerinde boğulacak gibiydiler. Nişanları olduğunda, ikisinden mutlu kimse yok gibiydi dünyada. Sonra en mutlu günleri, düğünleri... Anlayış, sevgi ve huzur dolu günler, güzeller güzeli bir yavrucak... Bera-ber tanımışlardı hayatı. Acıları ve sevinçleri beraber taşımışlardı. İyi de, o mutlu yuvayı bu hale getiren neydi? Sahi, ne için kavga etmişlerdi? İlginç ama hatır-lamıyordu. Herhalde, hayatın, zaman zaman çekilmez olan yükü ağır basmış, her iki-sine de hiç olmayacak laflar ettirmişti. Halbuki daha bu sabah ne güzel muhab-bet etmişlerdi kahvaltı sofrasında. “Yakışmaz!” dedi kendi kendine. “Bunca güzel seneyi, sevgimizi, yavru-muzu ve hatıralarımızı, basit bir tartışmaya feda etmek bana yakışmaz!” Düşündü... Hala seviyordu karısını. Üstelik sabah işe uğurlarken, o da “Seni seviyo-rum” dememiş miydi? Minik yavrusunun yanaklarından öperken, ondan hiç ko-pamayacağını hissetmemiş miydi? Her akşam, günün yorgunluğunu çıkarmak ve huzur bulmak için, bir an evvel kavuşmak istediği yer yuvası; herkesten çok ihtiyaç duyduğu insanlar, eşi ve yavrusu değil miydi? “Hayret!” dedi içinden. “Demek şeytan, en mutlu yuvaları bile, böyle bir anlık öfke ve gaflet anında tuzağına düşürüyor.” Hayır! Şeytana izin vermeyecek, bir ömür temennisiyle evlendiği eşine, yine bir ömür mutluluk azmiyle geri dönecekti. Tüm bu düşüncelerle giderken, evinden de iyice uzaklaşmıştı. Ani bir ka-rarla direksiyonu kırdı ve geri döndü. Herhalde biricik eşi de onun gibi pişman-lık duyuyor ve pencere kenarına oturmuş, onun yolunu gözlüyor olmalıydı. Mi-nik yavrusu ise, muhtemelen uyuyup kalmıştı. Tam da bu hayallerle giderken, anlam veremediği, daha önce hiç duyma-dığı bir sesle irkildi. Aman ya Rabbi! Kıyamet mi kopuyordu? Tarifsiz bir korku ile doldu birden. Sonra, yer beşik oldu sanki. Arabanın içinde, kontrolsüz kal-maktan korkarak,biraz daha yol aldı. Sarsıntının şiddetlenmesiyle beraber, çare-sizlik içinde durdurdu arabayı ve güçlükle dışarı çıktı. Dehşetli bir manzara! İşte resmen arz yarılıyor, bu yarılmanın etkisiyle olacak, büyük bir gürültü kopuyordu. Ayakta durmanın imkanı yoktu. Hiç bit-meyecek, hiç durulmayacak gibiydi... ......... Ortalık, onun şaşkınlık üstü bir hayretle izlediği kargaşadan sıyrılıp sakin-leştiğinde, yavaşça doğruldu. Etrafa bakındı. Karanlıktı. Biraz önceki gürültüye inat, kararlı ve ürküten bir sessizlik vardı. Şehirden oldukça uzak olmalıydı. Sa-atlerce sürdüğünü sanmıştı ama, bir dakika bile olmamıştı o müthiş sesi duyalı ve yer sallanıp durulalı... Güvenli bir yerdeydi fakat olaya seyirci kalmak bile fazlasıyla etkilemişti. İlk şoku atlatır atlatmaz, eşini ve çocuğunu hatırladı. Var gücüyle bastı pedala. Onları ne derin bir hisle sevdiğini hissetti tekrar. Şehre yaklaştığında korkusu ziyadeleşmiş, gördükleri karşısında ne düşü-neceğini iyice şaşırmıştı. Gözleri, yaklaşık üç saat önce büyük bir sinirle terk ettiği sokağı arıyordu. Yıllardır oturduğu sokak, bir anda nasıl da tanınmaz bir hal almıştı! Şaşkınlığı, attığı her adımda çoğalıyor, düşünme melekesini kaybettiğini, aklını yitirdiğini hissediyordu. Bir an, gözlerine inanamadı. Çıldırmak bu muydu? Yere yığıldı... Mah-volmuş, kahrolmuş, tükenmişti işte... Zira, tanınmaz hale gelen sokakta, yaşadığı ev de tanınmaz bir hal almış, üç katlı binadan, sevgili hanımından ve güzel yavrusundan geriye sadece, düm-düz bir enkaz yığını kalmıştı.

SİHİRLİ İKİ KELİME

Yaşamımızı sürdürebilmemiz için ihtiyacımız olan en önemli şeylerden biri sevgi. Sevgiyi ifadenin en iyi yolu da iki sözcük ... Seni Seviyorum.. Ama bir türlü rahatça çıkmaz ağzımızdan. Peki neden? Sürekli birilerini sevme ihtiyacı duyarız. Sevildiğimizi duyabilmek, başka bir biçimiyle de ‘’onay’’ almak için elimizden geleni yaparız. Sonra da ‘’Bu kadar sevdiğim bir insan, bana nasıl böyle bir kötülük yapar’’ diye haksızlığa uğradığımızda acılar içinde kıvranırız. Her insanın sevgiliye, sevildiğini hissetmeye ihtiyacı vardır. Sevgilisi tarafından eşi, annesi,babası, kardeşleri, iş arkadaşları ve çevresinde önemsediği insanlar tarafından sevildiğini hisseden kişi nasıl da ayaklarının üzerinde güçlü durur. BANA SEVDİĞİNİ SÖYLE!!!.. Kadınlar durmadan tekrarlanmasını isterler sevgi sözcüklerinin. Erkekler de kadınların ağzından bolca duyarlar bu sözcükleri. Kadınlar her seni seviyorum dediğinde ‘’ Sen de beni seviyor musun? ’’ sorusunun yanıtını da almak ister. Bu kendilerini güvenmediklerinden, karşılarındaki kişinin onları sevip sevmediğini kontrol etmek ya da sevdiğini bilmediklerinden değildir. Yalnızca ‘’Hayatımdan memnunum, senin de memnun olmanı istiyorum ve elimden geleni yapıyorum’’ un cevabını alabilmek içindir. SEVGİNE İHTİYACIM VAR!!!.. Kadınların nasıl yetiştirildiğini bir düşünün. Aileyi memnun etme, hayaller, aileyi memnun etme, çocukları sevme, koruma, bolca fedakarlık, fedakarlık... Tamam erkekler de bu ‘’memnun etme’’ lerle yetişiyor ama onlar ‘’maddi memnuniyetler’’ aşılanarak büyüyorlar. Kadınların ihtiyaçlarını karşıladıkları ölçüde sevgililerinden de emin olunmasını bekliyorlar. Bu onların sevgilerinin kanıtı haline geliyor. Ah bir bilseler insanın sevildiğini duymak ya da birini sevdiğini söylemek kadar ihtiyaç duyduğu başka şey olmadığını... ‘’Sana sevdiğimi göstermek daha çok hoşuma gidiyor.’’ Bu da erkeklerin ağzından sıkça duyulan bir cümle. Sevgiyi duymak kadar hissetmek de önemli . Ama o sihirli iki sözcük var ya, dünyaya bedel geliyor insana. Stresli, yorucu bir günün ardından ya da hayatımızda her şey yolunda giderken gönderilen bir öpücük, size sarılması yanında, gözlerinizin ta içine bakarak ‘’ Seni seviyorum’’ demesini istemez miydiniz.? İSTEDİĞİM GİBİ DAVRANMIYOR... Bambaşka iki kişilik farklı hayatlar... Bir araya gelip, uzlaşmak o kadar kolay mı? Doğrularınız arasında ortayı bulmak olduğu gibi, günahıyla sevabıyla kabul etmek... Zor,çok zor... Birini sevdiğimizde, onun kendi hayatına dair, bizim pek de görmek istemediğimiz huyları davranışları biçimleriyle bizi nasıl da huzursuz eder. Asla onun da kendisine ait bir dünyası olduğunu kabul edemeyiz. Her şeyi kendi açımızdan düşünür, ‘’Ben bu durumda öyle yapardım’’ der onu suçlarız. Sıklıkla da onda gördüğümüz hatalar zaten bizde var olanların yansımalarıdır. Karşımızdaki kişi aracılığıyla kendimizi eleştiririz. Başkalarında kusur bulmak ne kadar da kolay değil mi? Kendimize olan güvenimiz azaldığı ölçüde, mükemmel bir ilişki arayışımız da artar. Çünkü böylece mükemmel bir insan seçerek kendimize olan güvenimizi telafi yoluna gideriz. Aslında mükemmel gördüğümüz biri tarafından seçilmek içindir bütün yapılan. Hayatta bütün gün ne kelimeler sarf ediyoruz bir düşünün. İki güzel kelimeyi söylemek çok mu zor?.. SENİ SEVİYORUM...

SONSUZLUĞA DAİR

gece karanlikta gordugu golgeye asik olmustu , pesi sira kosmustu... ama o her kostuguna golge'de onunde kacip gidiyordu... devamli uzaklasiyordu... onu yakalamak icin daha hizli kosmaya basladi... gunes yavastan kendini gostermeye baslamisti , fakat genc hala yetisememisti golgeye! ve birden kaybediverdi onu , gunes dogmus ve golgesi yok olmus gidivermisti , ayni gokkusagi gibi , ayni yagmur gibi... her gece golgesini kovalamak cocukta bilinmez bir arzu , istek haline gelmisti... birgun mutlaka yakalayacak , ona sarilacakti... her gece binbir telasla cikip disariya kosuyordu asla yetisemeyecegini bildigi golgesinin pesinden... yani bir tutkuya tutulmustu , gerceklesmeyecegini bile bile... golgesine vurulmustu , gunes dogana kadar onunla olacak gun boyu acisini birakacak... ve icinden bir kac sozcuk gecti.. pesinden gittigi ama ulasamadigi golge'ye... sen golge'ydin ben kucukken dikkatlice suzdugum , ama hic ulasamadigim birgun sana ulasmak istedim omrum boyunca, ama olmadi , ulasamadim dedi.... sevgiydi golge.... ulastikca kaybedilen , kaybettikce aranilan... sonsuzluga dair...

AYRI SABAHLARDA

Sabah oldu sevdigim Iste uyaniyorsun Guzelim gozlerini aciyorsun gun isigina Aklina geliyorum degil mi Ilk dusunce sevdan oluyor yuregini isitan Bende senin gibiyim Ilk sen aklima geliyorsun Boylesi hosuma gidiyor belki Gune sicak bir duygu ile uyanmak mutlu ediyor belki de Bak sevdamiz isitan yureklerimizi Ama dusun sevgili ayni gune merhaba demiyoruz Ayni yatakta karsilamiyoruz sabahi Oysa ne guzel soyluyor bir turku `Odam kirec tutmuyor kumunu katmayinca` `Sevda bastan gitmiyor sarilip yatmayinca` Oysa dusun sevgili Ayriligin yureginde buyutuyoruz sevgimizi Sen ne demistin hatirliyor musun `Ozlem olsun birak` `Biraz hasret olsun` `Birlesmemiz bir kasirga gibi olsun o zaman` Hatirliyormusun Bir buse kondurmustun dudaklarima `Al` demistin `Al bu busemin sicakliginda yasat beni` Bazi sevdalar boyle yasanmak zorunda degil mi Bazen ayriliklarin kirac topraklarinda yeseriyor sevda Dusundun mu hic Ayni yataklarda sabaha merhaba diyen iyi yuregi Biter miydi ask Soner miydi heyecan Boylesine buyur muydu bu ask Dusunuyorum sevgili simdi Boyle yasanmali bu sevda belki de Uzulmuyorum o zaman Kayboluyor huznun golgesi yuregimden Acitmiyor ayriligin o zaman Yuregime ektim seni Guzellik ektim simdi yuregime Seni Ve askini biciyorum Belki ayni yatakta gune merhaba demiyoruz Belki kollarin gogsumde vermiyorsun kendini gun isigina Ama biliyorum ki Ayri sabahlarda Ve ayri gundogumlarinda Ayni sevdayi Ayni sevinci yasiyoruz Ayni dusu kuruyor Ayni ozlemi yasatiyoruz Bazi asklar ayriligin topraginda filizlenirmis Ayriligina sarildim bu yuzden Ayriligini dost edindim bu yuzden Bir anlik calinmis zamana sigindim bu yuzden Bir anlik mutluluga sigindim Bir anlik mutlulugu her anima yaydim Bak bir sabah yine seni dusunuyorum bu yuzden Seni dusunmelerin mutlulugunu avuclamak icin Senin guzelligini yasamima yaymak icin

SEVGİYİ YÜKLEYEN PROGRAM

Müşteri: Çok fazla teknik bilgim yok. SEVGİ yüklemek için ne yapmam gerekiyor? Yetkili: İlk olarak KALBİM dosyasını açmanız lazım. Açtınız mı? Müşteri: Evet açıldı. Ancak şu anda GEÇMİŞ_ACILAR.EXE, DÜŞÜK_GÜVEN.EXE, HASET.EXE VE GÜCENME.EXE isimli programlar da çalışıyor. Onlar çalışırken SEVGİ yükleyebilir miyim? Yetkili: Problem değil. Yüklediğiniz anda SEVGİ otomatik olarak GEÇMİŞ_ACILAR.EXE'yi silecektir. Gerçi bir süre geçici hafızada kalabilir ama artık diğer programları etkilemez. SEVGİ er veya geç DÜŞÜK_GÜVEN.EXE'yi silerek YÜKSEK_GÜVEN.EXE isimli bir modül yükleyecektir. Ancak siz, HASET.EXE VE GÜCENME.EXE'yi mutlaka kendiniz kapatmalısınız. Bu programlar SEVGİ'nin yüklenmesine engel olurlar. Onları kapatabilir misiniz lütfen? Müşteri: Tamam kapattım, SEVGİ otomatik olarak yüklenmeye başladı. Bu normal mi? Yetkili: Evet ama unutmayın ki bu sadece temel program. Üst sürümlerinin yüklenmesi için başka KALP'lerle bağlantı kurmanız gerekiyor. Müşteri: Haydaa... Daha şimdiden hata mesajı verdi. Ne yapmam gerekiyor? Yetkili: Mesaj ne diyor? Müşteri: Hata-412! Program iç sistemde çalışmıyor! Bu ne demek? Yetkili: Endişelenmeyin, bu çok rastlanan bir sorun, çözümü de var. Hata mesajı, SEVGİ programının başka kalplerde çalışmaya hazır olduğunu ancak sizin kalbinizde çalışmadığını söylüyor. Biraz karmaşık bir programcılık dili oldu galiba... Sade bir dille şöyle diyor: "Programın başkalarını sevebilmesi için önce sizin kendi sisteminizi sevmeniz gerektiğini" söylüyor. Müşteri: Peki ne yapmam gerekiyor? Yetkili: "Kendimi Kabullenme" isimli dosyanın içinde bulacağınız KENDİNİ_AFFETME.DOC, KENDİNE_GÜVENME.TXT, DEĞER_BİLME.TXT VE YILLIK.DOC isimli dosyaların üzerine tıklayıp hepsini KALBİM dosyasına kopyalayın. Müşteri: Tamam. Başka bir şey var mı? Yetkili: Şimdi çalışacaktır gerçi ama, biz ilerisi için de tedbir alalım... SÜREKLİ_KENDİNİ_ELEŞTİR_HAYATI_ZEHİR_ET.EXE diye çok uzun isimli bir dosya vardır. Onu bütün sistemde tarayın ve gördüğünüz her dosyadan silin, sonra çöp kutunuzdan da atarak tamamen kaybolduğundan emin olun! Müşteri: Yaptım. Hey harika... Neler oluyor?.. KALP temiz dosyalarla doluyor. GÜLÜMSEME.MPG monitöre geldi. SICAKLIK.COM, BARIŞ.EXE ve MEMNUNİYET.COM hepsi KALP'e yerleşiyor. Yetkili: Güzel, demek ki SEVGİ yüklendi ve çalışıyor. Şu andan itibaren her şeyle başa çıkabilmeniz gerekiyor. Yalnız telefonu kapatmadan önce son bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Müşteri: Nedir? Yetkili: SEVGİ programı ücretsizdir. Onu ve onun tüm modüllerini tanıştığınız herkese verin. Karşlığında onlar da başkalarıyla paylaşacak ve sonunda size tertemiz modüller olarak dönecektir... Mutluluklar... Müşteri: Teşekkürler. Size de mutluluklar...